Haftanın Kitapları: 06.07.2012

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

haz. Umut Tümay Arslan

Bir Kapıdan Gireceksin:

Türkiye Sineması Üzerine Denemeler

Metis Yayınları, 2012, 262 s.

Bir Kapıdan Gireceksin kitabında “Türk sineması üzerine denemeler” bir araya getirilmiş. Umut Tümay Arslan’ın Türk Sineması üzerine çalışmalarına aşinayız; şimdiye kadar toplumsal iktidarın duygular alanındaki hareketini Türk sinemasında takip ettiği Mazi Kabrinin Hortlakları (Metis Yayınları, 2010) ile Yeşilçam’da erkeklik ve mazlumluk temalarını irdelediği Bu Kâbuslar Neden Cemil? (Metis Yayınları, 2005) isimli kitapları yayımlandı. Ayrıca Vesikalı Yarim filmini farklı yönlerden ele alan Çok Tuhaf Çok Tanıdık isimli kitaba da katkıda bulunmuştu. Yine yazısıyla katkıda bulunduğu ama bu sefer yayına da hazırladığı Bir Kapıdan Gireceksin kitabı, yakın dönem Türkiye sineması üzerine on dokuz denemeden oluşuyor.

Kitapta yer verilen denemeler, Türkiye'nin uzak ya da yakın, kronik ya da yeni, can acıtıcı ya da kayıtsızlaştırıcı meselelerini sinemasal kurgu dolayımıyla düşünmeye, bu yolla farklı türden hakikatler keşfetmeye imkân tanıyor. Seçkide, tek tek sayarsak; Yeşim Tabak, Bülent Diken, Meltem Gürle, Barış Engin Aksoy, Asuman Suner, Mithat Sancar, Fırat Yücel, Fatih Özgüven, Boğaç Ergene, Nejat Ulusay, Karin Karakaşlı, Feride Çiçekoğlu, Nazan Maksudyan, Ebru Çiğdem Thwaites, Mesut Yeğen, Umut Tümay Arslan, Meltem Ahıska, Özlem Köksal ve Sema Kaygusuz'un birer yazısı yer alıyor.

Görüldüğü kadarıyla en çok yazı Çoğunluk filmi hakkında; Karin Karakaşlı, Ebru Çiğdem Thwaites ve Meltem Ahıska’nın yazıları Çoğunluk üzerine... Karin Karakaşlı’nın yazısından şu paragrafı alıntılayabiliriz: “Bir film üzerine geldiğinde, karanlık, dar sinema salonundan fırlayıp kendini sokaklara atmak, saçında rüzgârın esintisini hissedip derin bir nefes almak istersin. En azından bu ihtimalle hayalinde oynama şansın vardır. Ama ya filmden çıktığında içine karışacağın kalabalık, beyazperdeye yansıyanın ta kendisi ise… Ya kendini kurtarmak istediğin film, içinde debelendiğin fasit dairenin tarifi ise? Çoğunluk filmi işte bu çıkışsızlığın diğer adıdır.”

Siegfried Lenz

Almanca Dersi

çev. Ayşe Sarısayın

Everest Yayınları, 2012, 479 s

Siegfried Lenz’in Almanca Dersi isimli romanı, çağdaş bir klasik... II Dünya Savaşı sonrası savaş suçlularının yargılandığı mahkemelerde sıkça dile getirilen “ben yalnızca görevimi yaptım” savunmasını ele alan, işte bu deyişteki “görev” kavramını irdeleyen bir roman Almanca Dersi. Bu anlatıyı değerli kılan bir unsur, Siegfried Lenz’in de savaşı yaşayan kuşaktan bir yazar olması. 1943-1945 yılları arasında donanmada görev yapmış Alman yazar ve savaşın bitiminden kısa bir süre önce Danimarka’ya kaçarken İngilizlere esir düşmüş. Çevirmen Ayşe Sarısayın’ın da (ki kendi kitaplarından da tanıyoruz Sarısayın’ı) bu kitabı önemsediği anlaşılıyor; kitabın ilk sayfalarında bir sunuş yazısı kaleme almış. Romanın düşündürdükleri hakkında birkaç söz etmekten kendini alıkoyamadığı özellikle belirtmiş ve şöyle yazmış: “Siegfried Lenz, bu romanında doğrudan savaşla değil de, savaşla bağlantılı olarak ‘görev’ kavramıyla yüzleştiriyor okurunu. ‘Görev’ dendiğinde, sınırlar nerede başlıyor, nerede bitiyor? Görev ne zaman tutkuya dönüşüyor? ‘Ben yalnızca görevimi yapıyorum,’ diyerek başlayan süreçte karar verme yetkisi, kişisel inisiyatif hangi aşamada, nasıl devreye giriyor ya da tümüyle göz ardı mı ediliyor? ‘Bir görevi yerine getirirken, kimin eline ne geçtiğini, kimlerin işine yarayıp yaramadığını sorgulamıyorum. Hepimiz bu soruları soracak olursak, işin sonu nereye varır? Görevi yerine getirmek, ne duruma bağlı olarak değişebilir ne de karşındakine verdiğin öneme göre…’ sözleri sığınılan bir bahane mi yalnızca, yoksa doğruluk payı da olan bir gerçek mi?” Kısacası, bu sorulara bir cevap arayışı olarak da okuyabiliriz Siegfried Lenz’in Almanca Dersi romanını.

Bekir Yıldız

Türkler Almanya’da

Everest Yayınları, 2012, 194 s.

Everest Yayınları’ndan çıkan bir diğer “Almanya kitabı” da Bekir Yıldız’ın Türkler Almanya’da isimli romanı. Bekir Yıldız da yine eserlerini belli deneyimler, belli tanıklıklar doğrultusunda kaleme almış bir yazar. Matbaacılık okuyup sonrasında işçi olarak Almanya'da çalışmaya gittiği biliniyor ve Türkiye’ye döndüğü zaman da Asya Matbaasını açıyor ve bir anlamda da kitaplarını yayımlamaya başlıyor. Kara Vagon isimli öykü kitabıyla May Edebiyat Ödülünü, sonrasında Kaçakçı Şahan’la da Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanıyor. Türkler Almanya’da romanı ise, adı üstünde, 1960’lı yılların başında Türkiye’den Almanya’ya işçi olarak giden Türklerin gurbetteki yaşam koşullarını anlatıyor. Aynı zamanda Türkler Almanya’da romanını Bekir Yıldız’ın bir otobiyografisi olarak da okumak mümkün. “Bir teselli arayarak, tarihe kulak kabartıyorum: Avrupa'da at oynatan atalarımızın nal sesleri geliyor. Ferahlıyorum. Fakat o ses, şahlanış, yavaş yavaş kayboluyor, uzaklaşıyor hatta düşünülemez, tasavvur edilemez şekle giriyor. Çünkü şimdi biz, Avrupa'da ancak ellerimizi açabiliyoruz. Ve başımı önüme eğiyorum...”